Toplumda şiddetin haklı nedenlerinin olabileceğinin düşünülmesi önemli bir sorundur. Şiddet kullanımını günlük yaşamda olağan bulan, normalleştiren toplumlarda her türlü şiddet artmaktadır. Kadınları “hizaya sokmak” için şiddetin gerekli olduğunu düşünen toplumlarda, şiddet çok daha fazladır. Kadına yönelik şiddet “kamusal veya özel yaşamda kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı, ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem, tehdit, zorlama, keyfi olarak özgürlükten, ekonomik gereksinimlerden yoksun bırakma” olarak tanımlanmaktadır.
Son günlerde gündeme gelen, şiddete uğrayan kadınların devlet tarafından daha etkili şekilde korunmasını sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması sevindirici olsa bile yeterli değildir. Kadına yönelik şiddetin sadece fiziksel şiddet olduğunu düşünmek ve alınacak polisiye önlemlerle şiddet oranlarının azaltılabileceğini düşünmek büyük bir yanılgıdır.
Kadının, ne giyeceğinden tutun da ne kadar eğitim alacağı, kiminle evleneceği, kaç çocuk doğuracağına kadar, kendi yaşamı ile ilgili kararları ‘aile’ sinin erkekleri, önce babaları sonra kocaları karar vermeye çalışmaktadır. Tüm bu kararların dışına çıkan, kendi yaşamını kendi seçimleriyle sürdürmek isteyen kadınlar da farklı şekillerde şiddete maruz kalmaktadır. Bu düzen ve bakış açısıyla mücadele edilmeden kadına yönelik şiddetin önüne geçmek mümkün değildir.
Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, kadına yönelik şiddeti azaltmanın temel çözümüdür. Toplumsal cinsiyet eşitliği göstergelerine bakıldığında, ülkemiz yıldan yıla daha kötüye gitmektedir. Bu gerçekten endişe verici bir durumdur.
Bir çok medya organı yaptıkları haber ve magazin programlarıyla tecavüzü meşrulaştırıp, kadın kimliğini yaralamaktadırlar. Medyada cinsel taciz ve tecavüz kurbanı kadınlara ilişkin yayınlananlar tecavüze dair hatalı düşünceler oluşmasına neden olmaktadır. Kadın baştan çıkarmaktadır, kadının hatasıdır, kadın tecavüze uğramak istemektedir, kadın tecavüze uğradığına dair yalan söylemektedir, tecavüzcünün psikolojik ya da biyolojik olarak dürtülerini kontrol altına alamamasına yol açan bir hastalığı vardır gibi gerçek dışı düşüncelerin yerleşmesine neden olan bu tür yayınlar şiddetin yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadır.
Okul çağı çocuklarını hedefleyen ve şiddeti olağanlaştıran ve yücelten çizgi filmler denetimsiz olarak günün her saatinde yayınlanmaktadır. Bu da medyanın şiddeti körüklemesine neden olmaktadır.
Şiddete uğrayan kadınların ruh sağlığının bozulmaktadır. Bunun yanı sıra annelerine uygulanan şiddete tanık olan çocukların da ruh sağlığı bozulmaktadır. Ayrıca şiddete tanık olan çocuklar da şiddet uygulayıcıları haline gelmektedirler.
Kimler daha çok şiddet uyguluyor? Kadına yönelik şiddet uygulamanın normal olduğu bir kültürde yetişenlerde, düşük eğitim seviyesine sahip olanlarda, çocukluk döneminde şiddete maruz kalanlarda, çocukluk döneminde kadına yönelik şiddete tanıklık yapanlarda, alkol bağımlılarında, antisosyal kişilik özelliğine sahip olanlarda, çok eşli olanlarda ve kadınlar tarafından sadakatsizlikle suçlananlarda şiddet uygulama davranışını daha sık görülmektedir.
Kimler daha çok şiddete maruz kalıyor? Daha önce şiddete maruz kalan kadınlar, kendisi de çocuklarına ya da diğer insanlara şiddet uygulayan kadınlar, evlilik sorunları yaşayan kadınlar, boşanmış ya da boşanmak üzere olan kadınlar, düşük eğitim seviyesine sahip kadınlar, düşük maddi gelire sahip kadınlar daha çok şiddete maruz kalıyor.
Peki çözüm için neler yapılabilir? Anasınıflarından başlayarak toplumsal cinsiyet ve kadın sorunlarına duyarlı eğitim programları desteklenmeli, ders araçları buna uygun olacak içerik ve biçimde hazırlanmalıdır.
Medyada şiddetin her türlüsünün özellikle kadına yönelik şiddetin özendirilmesine karşı müdahale edilmelidir. Şiddetin olağan bir insanlık hali olarak gösterilmesinin önüne geçilmelidir.
Şiddet uygulayan, karısına/ ailesine zarar veren eşle barışması yönünde güvenli olmayan yönlendirmeler yapılmamalı, kadının özgür iradesiyle seçim yapmasına olanak tanınmalıdır. Şiddete uğrayan kadının gidecek yerinin olmaması ciddi bir sorundur. Kadın ve çocuklar için acilen güvenlikli sığınma evleri açılmalıdır. Şiddet gören, ölümle tehdit edilen kadınların tüm yasal haklarını kullanabilmeleri için hukuksal destek sağlanmalıdır.
Hem kadının hem de eşinin eğitim düzeyi arttıkça aile içi şiddet azalmaktadır. Ailede kadın ve erkek çalışıyorsa ev içi şiddet oranı bir miktar azalmaktadır. Ailenin sosyoekonomik düzeyi yükseldikçe ev içi şiddet azalmaktadır.
Sonuç olarak, şiddet kısır döngüsünün kırılması için eğitimin bu yönde yapılandırılması ve şiddetin her türlüsünün kötü olduğu bilincinin yerleştirilmesi gerekmektedir. Görerek öğrenen çocuklara doğru davranışlarla örnek olmak önemlidir. Şiddet yaşandıktan sonra da doğru önlemlerin alınması ve yaptırımların uygulanması gerekmektedir.